Tarihçemiz
Tarih boyunca Güneybatı-Anadolu bölgesinde insanların önemli bir sığınma ve
korunma yeri olan bu yöre;Karyalılar,Roma ve Bizans İmparatorluklarında da aynı
görevi görmüş ender yerlerden birisidir.
Türkler'in
Denizli, Muğla ve kıyı kesimlere yerleşmesinde Acıpayam ile birlikte bir
karargah ve üs görevi gören ender yerlerden biridir.
Çameli ve köylerinde bulunan tarihi kalıntılar ve keramik buluntular bu
civardaki iskanın M.Ö. ikibin yıllarına kadar gittiğini göstermektedir.Kolak,
Sarıkavak, Karabayır köylerinde eskiçağ mezarlarından çıkan yanık kemikler ve
küller bu yörede ölüsünü yakarak gömen bir kavmin varlığını gösterdiği gibi
;bazı keramik buluntular ve yerleşim yerleri ile savunma amaçlı kale ve mağaralar
Karya medeniyetinin varlığını göstermektedir. Yaylapınar Köyü ile
Acıpayam-Gölcük kasabası arasında kalan 'Kapız'olarak adlandırılan kanyondaki
keşfedilmeyi bekleyen mağara, yine bu mağaranın güney-batısında Göldağı
mıntıkasındaki yıkık kale ve yerleşim yeri kalıntıları ile Çameli yöresinin
bazı tepelerindeki gözetleme ve savunma amaçlı sur kalıntıları bu yörenin tarih
boyunca düşmanlardan korunma ve sığınma yeri olarak kullanıldığını
göstermektedir.(1)
Hititler ve sonrasında yöremizdeki yerleşim bir büyük şehre imkan vermişe
benzemesede; Acıpayam-Karahöyük'deki höyük alanına bağlı olarak;
Kalınkoz,Kolak,Gökçeyaka,Güzelyurt ve Çameli ovasında 'Phyr' yerleşim yerleri
kurulmuştur.Çok sonraları, İskender devrinde Gölhisar yakınlarındaki 'Kybira'önem
kazanarak,(2)yöremizin bağlantısı buraya yönelmiştir.
Roma
devrinde ise yöremizin önemi artmış, daha önce kurulan yerleşim yerleri
gelişerek büyümüştür.Çameli Hükümet Konağı önündeki çevreden toplama
kitabe,heykel ve mermer sütun taşlar yöremizin Roma devrinde bir yönetim
merkezi kurulacak kadar geliştiğini göstermektedir. Özellikle Roma'da
hrıstiyanlığın ilk yıllarındaki merkezi otorite-hristiyan çatışmasında yöremiz
hristiyan halkın bir toplanma ve korunma yeri olmuştur.
Bizans devrinde önemini devam ettiren yöremiz, imparatorluğun içine düştüğü
mezhep kavgası, tekfur mücadelesi, Bizans-Müslüman Arap savaşları gibi
nedenlerle boşaltılan şehirlerin halkı ve rahiplerin sığınma yerlerinden biri
olmuştur.(3) Tabiki bunda bölgenin sahip olduğu coğrafi yapı en büyük etkendi.
Özellikle Bizans İmparatorluğu'nun Müslüman Araplar ile girdiği Anadolu
hakimiyeti mücadelesi Bizans halkının kıyı kesimler ile bu bölgeye yerleşimini
hızlandırdı.(4)
Niketim günümüzde hala bu eski yerleşim yerlerinde kurulan köy vemahallelerin;
Manasır(Manastır),Hisar(Asar),Kaysar adları ile anılması bu yerleşmenin
izlerini göstermektedir.Sarıkavak Köyündeki Manasır mahallesinin ismi;
Kirazlıyayla Köyünün Mınak mahallesindeki Cavırini; Kolak Köyü Değirmentaş mahallesinde
bulunan haç işaretli mermer sütunlar; Gökçeyaka,Kalınkoz,Karabayır ve ilçe
merkezinde bulunan tarihi kalıntılar buna tanıklık yapmaktadır.
İlçemiz aynı zamanda Cun Makri(Fethiye) ile Themisonium(Acıpayam-Karahöyük),
Kaysar/Diokaisaria(Acıpayam-Yeşilyuva), Kybira(Gölhisar), Honaz bağlantısını
sağlıyordu.Fethiye ile bu yerler arasındaki gidiş-gelişler yöremiz üzerinden
yapılmakta ve ani saldırılarda ise acilen sığınılan bir yer görevini
görmekteydi.Ayrıca sadece karadan gelen saldırılara karşı bir kale görevi
görmemiş, aynı zamanda denizden gelen saldırılara karşı sahil halkının kaçıp
sığınacağı bir yer görevini de görmüş olmalıdır.
Tarih
boyunca ülkemizin Cun Makri(Fethiye) Körfezinden dünyanın değişik yerlerine
yapılan kaliteli kereste ticareti, Dalaman Çayı yoluyla Çameli çevresinden
yapılmaktaydı(5).Örneğin İskenderiye'nin kereste ve odun ihtiyacı buradan
karşılanıyordu(6).Hatta bu gelenek Tahtacı Türkleri tarafından, Cumhuriyet
dönemindeki kapsamlı orman kanununun çıkarılmasına kadar devam
ettirilmiştir.Bazı köylerimizin orman içi alanlarında bu işçilerin bıraktığı
ağaç kalıntıları ve konak yerlerinin izlerini görmek mümkündür.
Tarihi kayıtlarda; Haraita(7),Tuğurla Dağları(8),Cibat'üt-Türkmen(Türkmen
Dağları)(9),Sahra-i Talamaniye(10) ve Karaman olarak adlandırılan ilçemiz ve
çevresinde Türk tarihinin başlaması XII.yüzyılın ilk yarısına
rastlamaktadır(11).
İlçemiz,Güneybatı-Anadolu'nun tamamen Türkleştirilmesi ve Anadolu'da kurulan
ilk Türkmen beyliğinin ağırlık merkezi olan Karaağaç(Acıpayam)'ın bir parçası
olması, gerek Selçuklular ve gerekse Moğollar nazarında önemli bir uç bölgesi
olması nedeniyle dikkat çekmektedir.Ve yine bölgemiz Osmanlı Devleti
donanmasına yüzyıllarca deniz askeri temininde kaynaklık yapan yerlerden
birisiydi(12).
Yöremize çoğunluğunu Karaman Türkleri'nin oluşturduğu Avşarlarla,Kınık ve Kayı
boyuna mensup Oğuz Türkleri yerleşmiştir.
Türkler bölgemize 1070 yılındaki Afşin Bey'in komutasında Honaz'a kadar
gelmeleri ile yaklaşmışlar, 1080'lere doğru da Sahra-i Talamaniye'nin Acıpayam
kısmını fethetmiş olmalıdırlar.Çameli hariç Sahra-i Talamaniye'de pek az yerli
halk kalmıştı.Türkler burada genelde boş bir coğrafya ile karşılaşmışlardı(13).
Ancak bu fetih uzun süreli olmadı. Zira 1120'lerden sonra o yüzyılın sonlarına
kadar bölgemiz ve çevresi tekrar Bizans'ın eline geçti.Gerçi bunda Haçlı
Seferleri'nin başlamış olması en fazla etkili olan sebep olarak bilinir.Bununla
birlikte Türkmenler Acıpayam ovası ve Kazıkbeli geçidinde(Cankurtaran) Haçlı
ordusu ve Bizans ordusu ile devamlı mücadele halinde olmuşlardır(14).
III.Haçlı seferinin atlatılmasından sonra Bizans topraklarına akınlar
şiddetlenmiş,Anadolu Selçuklu Devleti'nin desteği ile Sahra-i Talamaniye'nin
Acıpayam ovası kısmı kesin olarak fethedilmiştir.Denizli'ye göre elli yıl
öncelik arzeden bu fetih 1192 yıllarında tamamlandı.Vakti ile kaynaklarda
200.000 çadır Türkmen'in geldiği bildirilen(15) bu bölge üzerinde en kesif Oğuz
boy ve oymaklarını barındırmaktadır.
Sahra-i Talamaniye'nin muhtelif yerlerinde yaylak-kışlak hayatını devam ettiren
Türkmenler, bazen Bizans'ın kıyı bölgelerine,bazan de Anadolu'nun iç
kısımlarına gidiyorlardı.Bu arada Çameli bölgeside fethedilmiş olmalıdır.Zira
bu konu ile ilgili 1274'te vefat eden İbn Said'e ait olup Ebu'l Fida'da
zikredilen bir kayıtta şöyle denilmektedir:'...Türkmenler Selçuklular devrinde
Rum diyarını fetheden Türk soyundan çokluk bir kavimdir.Bunlar
Haraita'dan,deniz kıyısında yaşayanları yağma ederek onların çocuklarını alıp götürmeyi
ve müslümanlar arasında satmayı adet edinmişlerdir.Onlarda başka yerlere
gönderilen kilimler yapılır.Buranın sahilinde Cun(kasaba) vardır.Buna Cun
Makri(Fethiye) denir.Burası misafirlerce meşhurdur,buradan İskenderiye'ye ve
başka yerlere odun(kereste) yollanır.Buraya büyük, derin bir nehir dökülür.Bu
nehrin Battal Nehri diye maruf olduğu söylenir. Bu nehrin üzerinde bir köprü
vardır,barış zamanlarında indirilir ve harp çıktığı zaman kaldırılır.Bu
müslümanlar ile hristiyanlar arasında sınırdır ve Antalya'nın kuzeyinde Tuğurla
Dağı vardır,burada ve bunun etrafında ikiyüzbin kadar Türkmen çadırı olduğu
söylenir ve bunlara uç denir...'(16)
Prof.Dr.A.Z.Velidi TOGAN'ın belirttiği gibi(17),bu malumat Moğollardan evvelki
devreye ait olup,P.WİTTEK'in de işaret ettiği gibi(18) 1204'ten sonraki
zamandadır.Çünkü Anadolu'nun güney kıyıları bu tarihlerde fethedilmiştir.
Burada bahsi geçen nehir halk arasında 'Gireniz çayı' olarak adlandırılan ve
Makri(Fethiye) körfezinin batısında denize dökülen Dalaman(Damalan) Çayından
başkası değildir.Nitekim Prof.Dr.Osman TURAN'da İbn Said'al-Magribi'nin
coğrafyasına dayanarak XIII.asırda Fethiye Körfezine dökülen Dalaman Çayına '
Nehr'ul-Battal' adının verildiğini belirtmektedir.Yine aynı yazar Türkmenlerden
bahsederken şu malumatı vermektedir:'...Denizli!den garbe doğru uzayan dağlar
bu göçebelerin yaylaları olduğu için buralara Türkmen
Dağları(Cibat'üt-Türkmen)adı verilmişti.Eski İslam kahramanı Battal Gazi'nin
hatıraları ve ona ait destani rivayetleri bütün Anadolu Türkleri gibi bu
göçebeler arasında da çok canlı yaşadığı için Dalaman Çayı'nın kaynakları
istikametinde bulunan mezarına 'Seyyit Gazi' atfıyla bu çaya da Battal nehri
deniliyordu....'(19).
Ebu'l-Fida'nın kaydında geçen köprü; Muğla il sınırları içindeki Gürleyik'teki
'Akköprü' olmalıdır(20).Nitekim başka geçit imkanının olmadığı bir yerde
kurulan bu köprünün Osmanlılar zamanında eski Bizans kalıntısı üzerine restora
edildiği anlaşılmaktadır.
Bu arada Orta-Asya'dan Moğol istilasından kaçan bir Türkmen kütlesi de
Anadolu'ya gelmeye başlamıştı.Başında Azat Musa adında bir beyin bulunduğu bir
Türkmen grubu vardı ki;çoğunluğunu Karaman Türkleri'nin oluşturduğu bu grup
bölgemize gelip konaklayacaklardır.Bu Türkmenler önce Gürcistan'a sonrada
Anadolu'ya girmiş ve bir müddet Erzurum-Pasinler ile Doğu Karadeniz dağlarında
konaklamışlardır(21).Yöremize gelirken başlarında Mehmet Bey adında bir bey
bulunan yaklaşık 60.000 kişilik bu Türkmen grubu, önce Burdur Karaman,oradan da
bir kısmı yöremize geçmiş ve Sahra-i Talamaniye'de yönetim ve nüfuzu ele
geçirerek; 1261'de Anadolu Selçuklu Devleti'nden bağımsızlıklarını ilan
etmişlerdir(22).Bu olay Türkiye tarihinde o yüzyıldaki Anadolu'da ilk beylik
kurma hadisesi olarak değerlendirilebilir.
Bu teşebbüs ne yazıkki müttefik Moğol-Selçuklu ordusu tarafından
bastırılmış;Mehmet Bey'de Acıpayam Ovasının güneyinde yenilgiye uğratılarak
öldürülmüştür(1261).Mehmet Bey'den sonra bu bölgenin liderliği,kendisine ihanet
eden damadı Ali Bey'e verilmiştir(23) Ali Bey sonradan Denizli'de bir beylik
kuracak olan İnançoğulları'nın atasıdır.Bu olaydan sonra Mehmet Bey'e bağlı
Karaman Türkleri'nin bir kısmı Çameli yöresine geçmiş olmalıdırlar.Çoğunluğunu
Kayı boyuna mensup bazı Türkmenlerde Serinhisar'ın karşısındaki yaylalarından
ayrılarak Muğla(Menteşe)bölgesine geçerek buranın Türkleşmesini sağladılar.Şu
an Muğla'nın önemli bir kısmını Kayı'lar oluşturmaktadır.
Zannedildiği
gibi ilçemizin eski adı olan Karaman isminin 1277 Cimri olayı ile bir alakası
yoktur(24).Çünkü Karaman Türkleri Karaman ismini Orta-Asya'dan beri
taşımaktaydılar.Karaman adı,Oğuzhan(Mete)'nın yakın akrabalarından birinin
adıdır(25).
Çameli ve çevresindeki Karamanlılar yaylak-kışlak hayatı gereği kah Dalaman'da
kah Çameli yaylasında yaşadılar.Bu yöreye de Karaman adını vererek
geleneklerini yaşattılar.Su başlarında, verimli otlaklarda hayvanlarını
otlatıyorlar;kışın da Dalaman ve çevresinde kışlarını
geçiriyorlardı.Köylerimizin birçok yerinde methum yörük mezarları ve köy mezarlıkları
onların yazın buralarda ölen insanları defnetmeleri ile oluşmuştur.Tabiki bu
Türkler hayatlarını sadece hayvancılıktan kazanmıyorlardı.Daha önce
bahsettiğimiz İbn Sait'in kaydına göre(26),kilim imal ve ticareti ile de meşgul
idiler.Hatta Barthold,bu yörüklerin kilim imal sanatını Orta-Asya'dan getirmiş
olabileceklerini ifade ediyor(27).Nitekim XVI.yüzyıl kayıtlarında Ahileri
gördüğümüz Acıpayam(Karaağaç) ovasındaki bazı yerlerin günümüze kadar devam
eden sanatlarının temeli bu devirden değil midir?Yine meşhur Türk tipi
'yatağanlara'adını veren Serinhisar-Yatağan'da silah,tabakların piri Ahi
Evren'in üstadı Ahi Kaysar'ın adını taşıyan Acıpayam-Kaysar(Yeşilyuva)'daki
deri, sırçalıkta çini imalatı bu devirden kalma değil midir?
Ayrıca ilçemiz genelinde eskiçağlardan beri devam eden kereste ticareti
buradaki Tahtacı Türkler tarafından da devam ettirilerek; Orta-Asya'da
'ağaçeri'denilen zanaat hayat bulacaktır.
Çameli ve çevresi(Karaman yaylası) Menteşe Beyliğinin kurulmasından sonra
buraya bağlanmış,Osmanlı Devleti zamanında da Menteşe Sancağına bağlı bir
coğrafya olmuştur.XVII.yüzyılda,Osmanlı maliye defterlerinde ilk kaydına
rastlayabildiğimiz Köyceğiz'in yönetim alanına girmiştir(28).Osmanlı deniz
askerlerinin(leventler) alındığı yerlerden biri olan yöremiz bu özelliğini uzun
süre devam ettirmiştir.Hatta XVIII.yüzyılda Rusları Ege'den çıkartan başarılı
Kaptan-ı Derya ve bir ara Vezir-i Azam olan Cezayirli Hasan Paşa'nın bu yörenin
çocuğu olduğu, hatta hatta Gökçeyaka Köyü Güney Mahallesinden olduğu çevremizde
canlı bir şekilde anlatılmaktadır(29).
İlçemiz insanının sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik ilişkisi Cumhuriyet dönemine
kadar Menteşe yöresiyle olmuş,Acıpayam 'a bağlanması ve 1953'te Denizli'ye
bağlı bir ilçe olması onun bağını Köyceğiz ve Dalamandan tamamen
koparamamıştır.
Yöremizdeki Türkler'in yerleşik hayata geçmeleri XVIII.yüzyılda Osmanlı
Devleti'nin zorunlu iskan teşebbüsü sonucu olmuştur.Yüzyılın ortalarına doğru
anca başlayan iskan XX.yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir.Bu arada değişik
nedenlerle yöremize gelen insanların katkısı ile yeni yeni köyler kurulmuş,yeni
yerleşim alanları oluşmuştur.Örneğin Yaylapınar(Hortma) ve Çiğdemli(Kalaklar)
Köyleri; Aydın, Tavas, Kale ve Acıpayam'dan gelen insanlar tarafından
kurulmuştur.Bulundukları yerlerde sıkıntı yaşayan,salgın hastalıktan
kaçan,askerden kaçan veya eşkiyalık(efelik) nedeniyle merkezi otoritenin
takibinden kurtulabilmek için yöremizi tercih etmişlerdir.Çiğdemli Köyünün eski
adı Kalaklar'dır.Aydın'dan gelip, bu yörede efelik yapan bu insanlar takipten
kurtulabilmek için burada kalmışlar;geri gitmeyip kaldıkları için de yöre halkı
tarafından kalanlar anlamında 'Kalaklar'adı verilmiştir.Yine Belevi Köyünü
oluşturan insanlar, daha önce Gölhisar geçidinde yaşarken eşkiya baskısından
kaçıp,şimdiki yerlerine gelmişlerdir.Bu örnekler yöremizin o tarihi misyonunu
bir kez daha karşımıza çıkarmakta;sığınma ve korunma vazifesini yerine
getirdiğini göstermektedir.
İlk önceleri konak yerleri ve su kenarlarında başlayan yerleşme,zamanla yörük
oba ve cemaatlerinin toplanıp cuma namazı kıldıkları yerlerde daha büyük
yerleşim yerlerini oluşturmaları ile devam etmiş, köylerde zamanla şimdiki
hallerini almıştır.Çameli ilçe merkezine bir ara Cumayanı denildiği gibi,Cumaalanı
Köyüne bu ismin verilmesinin aynı sebepten olduğu kanaatindeyim.1953'teki idari
düzenlemeler sırasında Cumayanı(Karaman) ilçe yapılarak adı Çameli olarak
değiştirilmiştir